Dürüst:  Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu.

Doğru: Bir ucundan öbür ucuna kadar yönü değişmeyen, eğri ve çarpık karşıtı. Gerçek yalan olmayan. / Akla mantığa uygun. / Yasa, yöntem ve ahlaka bağlı, dürüst, namuslu. / Gerçek,hakikat. Gerçeğe ve kurala uygun. / İki nokta arasındaki en kısa yol. /  Hiçbir yöne sapmadan, dosdoğru, doğruca.

 

 

Değer olarak yiten; onlarca milyon insanın günlük konuşmalarında, günün modası tabiri ile enflasyona uğrayan asil kelimeler. Dürüst / dürüstlük, doğru / doğruluk.

 

Acaba hiç kendimize sormuş muyuzdur; ”biz bu değerlerin neresindeyiz?” Ne kadar dürüstüz? Doğru ile bizim aramızda ne kadar paralellik var? Çocuğumuza, eşimize, kardeşimize, arkadaşımıza, dostumuza, herhangi bir insana varsa düşmanımıza ne kadar dürüstüz?

 

Bir şeyi elde edene kadar ne çok yalan uydururuz ardarda... Elde ettikten sonra yine yalanlarla tutarız ayakta... Sonra dürüst olduğumuzu söyleriz ele dosta... Hele menfaatlerimiz söz konusu olduğunda; tanımları yeniden tanımlarız çıkarlarımıza... Paralıyı bir itibar zannederiz karşımızda. Gecikmeden salya sümük oluruz önünde. Adına da saygı deriz ne demekse! Utanmadan kendimize de kazık atarız. Ancak biliriz doğruyu baktığımızda aynada...

 

Bende doğar önce. Büyür kazanç elde ettikçe. Bahçe önü yetmez taşır kendini sokağa. Çeşitlenir buralarda boy boy. Her bir denekte binlerce şekillenir, prim aldıkça. Biraz daha büyür okula başlar. Devam eder sıralarda öğretmene. Ve bir şekil (!) mezun olur buralardan. Az buçuk kalem yalamışlığıyla tanımları yazar beynince(!). Ne baba, ne ana ya da yasa tanır kendince.

 

Sınır tanımaz, alabildiğine büyür hoyratça. Virüs gibi çoğaldıkça günün doğruları doğar gece karanlıklarında. Ar ve alın teri hapistir günün aydınlığında. Ahlaksızlık ne boyu olduğu belli değildir, tekrarlandıkça. Sayıları fazla olmasa da kaşıklar yetmez,  kepçelerde. Her kaşıkta yiter anaların umutları. Her hortumda yok olur yarının çocukları... 

 

Doğru/doğruluk ya da dürüst/dürüstlük;  tatlı mıdır? Acı mı? Yenir mi, içilir mi? Bulunur mu? Satılır mı? Göz ile görülür mü? İyi ya da kötü müdür? Burada ya da orada mıdır? Sormadan ve nerede olduğuna bakmadan karşıtlarını ararız. Yanlış, kaypak, sahte, yalaka, düzenbaz vb. kelimeleri arar buluruz. Hatta bizlerden ırak olmasın diye içimizde besleriz. Kendimizden ya da eş ve çocuğumuzdan fazla önem veririz. Bir bebek gibi besleriz göğsümüzde. Yüreksiz yüreklerimizde yeşertiriz. Öyle bir haz ile sarılırız ki kendi girdaplarında yok eder bizleri. Beşer şaşar âdem anlayamaz olanları. Sonrası ve çevresi de ders alamaz. Yok olma noktasın da ise geri dönüş şansı yoktur artık. Hayattın da tek kullanımlık hakkı bulunduğu yaşamı bir daha kullanamama yokluğunu öğrenir son virajında...

 

İnatlaşıyor gün;

     geceye inat ağarmakta,

Doğa inat;

sürgün veriyor kesilen ormana.

Ölüme inat;

     İnsanlar yaşamakta.

        Namussuza inat,

      onursuza inat

      inat şerefsizlere

   alın terinin kazancında.

            kursağın da bir lokma

kuru ekmek ile

              inat ‘a inat

yaşamak insanca.

İnat bu ya;

 her tan yerinde ,

 yaşam kendini

 bir kez daha sunmakta.

 

İnsanlığa inanan ve insanca yaşayan insanlara saygılarımla...

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.