bir yol ki, ölüm ötesi
1701312000
cemalnalcı
bir yol ki;
uçsuz bucaksız,
korku sarmış her bir yanı.
dokumuş
kilim tezgahlarında ilmek ilmek ölümü.
vazgeçmek!
belki de ölümün ötesi.
bir yol ki;
karanlık,
aydınlığa secdeli,
direnişti umuda tutunan
ya da
umuttur direnişe tutkulu olan.
tutku;
ölümüne idi
yoksa
ötesi mi,
ölümün?
umut;
ölesi idi,
tutku
ötesi idi.
bir zamanlar,
öteyi beriye getirmek istediğim zamanlar,
beriyi öteye anlatmak istediğim anlar,
ruhum;
mayi ayarındaydı.
ayarında işte,
şeklin ötesinde yani
söze dökülmeliydi.
ya da bir gitarın tellerinde
nağmeleşmeliydi.
gitarın tellerine
bir kadın dokunmalı idi.
dokunuş;
majörden mimöre,
minörden majöre.
belki de
öteden beriye,
beriden öteye.
ya da
salaş bir meyhanede,
ahşap bir masa,
kırık bir sandalye,
ve ben olmalıydım
benimle.
her kadehte beni içmeliydim
senin yerine.
kim bilir,
seni içmeliydim belki de kendi yerime.
sözlerim koyulaştı,
karanlık tutkulaştı,
ve bana yapıştı
tüm yaşanmamışlarım.
ben de kaldı.
kalasıydı,
tutkum aşktı,
ben de kalasıydı,
hiç gülmeyen yüzünden
şiirdi pul pul dökülen.
mısrası yük,
kafiyesi düğüm,
bana nefes
döküldü bir bir.
keskindi,
değdi derin derin
ben kanadım.
kopacağı yerde idi ruhum,
ben utandım.
karanlığın içinden gelmişti,
kalasıydı,
kalmadı.
güneşte doğdu,
müzikte değişti,
söz de bitti.
tutku;
karanlığın içinden gelmişti,
yine oraya gitti.